İnsan Doğası Tartışmasının Modern Felsefedeki İzleri
Özet Görüntüleme: 112 / PDF İndirme: 154
DOI:
https://doi.org/10.5281/zenodo.7419264Anahtar Kelimeler:
İnsan doğası, akıl, inanç, modern felsefe, AydınlanmaÖzet
İnsan doğası tartışması “insanın ne olduğu” sorusuysa eğer, bu tartışma kuşkusuz yalnızca modern felsefeye ait değildir. “Ben neyim?” sorusunu sorarak bu tartışmayı, modern felsefe içinde görünür kılan Descartes olmuştur. Kendisini “düşünen bir varlık” olarak kabul eden Descartes, belirli kabulleri kendisinden önceki düşünürlerden miras almış ve kendisinden sonrakilere miras bırakmıştır. Bu inceleme, modern felsefe ve Aydınlanma’nın insan anlayışının bu kabullerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. İnsanı “akıl sahibi bir varlık” olarak gören ve “onun yalnızca aklın sözünü dinlediğinde Tanrı’ya yaklaşabileceğini” öğütleyen bu kabuller, teolojiktir. Hıristiyan teolojisinin genel bir tasarımla insan doğasına ilişkin kabulleri, “akıl ile inanç ayrımı” konusunda modern felsefe ve Aydınlanma’nın kökenini ifade eder. Bu çalışmada, bu teolojik kökenlerin ne olduğu ve modern batı düşüncesinin bu kökeni ne ölçüde aşabildiği incelenmektedir. Bu inceleme, “akıl” ve “inanç” ilişkisinin, aslında “insan doğası” tartışmasının ufkunu belirleyen bir ölçüt olduğu kabulüne dayanmakta ve bu dayanağı tanıtlamaya çalışmaktadır. Bu nedenle akıl ve inanç arasındaki ilişki tartışmasının insan doğası tartışmasına dönüşmesinin izi sürülmektedir. Çalışmada modern batı düşüncesinin simge düşünürleri, yalnızca bu bağlamda incelenmektedir. Kartezyen felsefe, İngiliz deneyciliği, Fransız Aydınlanması ve Alman Aydınlanması başlıklarını içeren tartışma, modern batı düşüncesinin “insan sorununu”, teolojik kökenine bağlı olarak “genel bir tasarım” çerçevesinde, nasıl ele aldığını göstermeyi amaçlamaktadır.